Haydar Baş kinleri bitmek bilmiyor. 15 yıl öncesinden hangi partilerin Türkiye’yi bölmek için işbirliği içinde olacaklarını, milliyetçi ve İslamcı bildiklerimizin, Kürtçülerle bir koalisyon bir ittifak içine girip, ülkeyi birlikte böleceklerini, üniter yapıyı bozacaklarını, “ABD’nin kafası bu ve bu benim malumum” diyen bir insanı, hedef almamaları mümkün mü?
Bu insan hayatta olmamış olsa bile fark etmez. Haydar Baş, öte dünyada olduğu halde ihanetlerini yüzüne vurdu. “CHP’nin sahte muhalefet yapacağına” kadar her şeyi ayrıntılı anlattı. Ve bu video milyonlar tarafından izlendi.
“Sahte diploma” konusunun içine, hayatta olmayan birini bile çekmeye çalışan şırpıntı birine ihtiyaç duymak acizlikten öte bir şey. Azerbaycan Devlet Üniversitesinde hoca olup, 13 yıl talebe yetiştiren, oradan iktisatta devrim niteliğinde tezleri dünyaya mal eden bir insana, üstelik de hayatta olmadığı halde iftira etmek ancak operasyon çocuklarına has bir şeydir.
YÖK eski başkanı Kemal Gürüz, bu iddialarda bulunmuş, dava açmış ve cevabını Bakırköy Asliye Ceza Mahkemesi’nden 1999/1460E ve 1999/1380 sayılı kesinleşen kararla almıştır. Kararda “Prof. Dr. Haydar Baş’a Bakü Devlet Üniversitesi tarafından profesör unvanı verildiği, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Yüksek Onay Komisyonu tarafından onaylandığı” tespit edilmiş ve bu unvanı kullanmakta haklı olduğu belirtilmiştir.
O dönem Haydar Baş’ın profesörlüğünün sahte olduğu yönünde yayın yapan Doğan Grubu, Beyoğlu 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2000/767E – 2001/409 sayılı kararı ile tazminata mahkûm edilmiştir.
Yani 25 yıl önce, mevcut iktidardan önce, Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri FETÖ’nün iddia ve iftiralarına gereken cevabı vermiş, “Haydar Baş profesördür” demiştir.
Nasıl Atatürk ölü olduğu halde, Atatürk düşmanları Atatürk ile savaşmaya devam ediyorlarsa, aynı şey Haydar Baş için geçerli.
Çünkü devlet düşmanları Atatürk’ü bitirmeden bu devleti, bu vatanı yok edemiyorlar. Atatürk, gerek sözüm ona din adına gerek başka bir kılıfla toplum nazarında bitirilmeli ki amaçlarına ulaşsınlar. “Atatürk vatandır” diyen Haydar Baş’ı da hayatta olmasa bile itibarsızlaştırmak gerekiyordu ki ABD projesi olan “açılım” hedefine ulaşsın.
Bazı insanlar hayatta olmazsalar da, ölü değiller. Hayatta iken neyin savaşını verdilerse, öldükten sonra da aynı savaşı verirler. Hatta hayattakinden daha keskin kılıç hâlindedirler. Hayattayken kın içinde kılıç olanlar, öldükten sonra “kından çıkmış kılıç” olurlar. Bu, böyle biline…
“Onları ölü sanmayın; onlar Rableri katında diridirler.”
Haydar Baş’a yapılan saldırılara, Haydar Baş’ın kabrine bile gitmeyenler cevap veremezler. Dün Haydar Baş’ın mahkûm ettiği basın kuruluşunun çalışanını bugün hapiste ziyaret edenler, Haydar Baş’ın düşmanlarıyla beraberdirler ve “çok az bir bedele” değerlerini satmışlardır. Haydar Baş duruşunu bozmuşlardır.
Dün Haydar Baş’a saldıranlar bugün Haydar Baş’ın kanalında programa çıkartılıyor, baş üstünde tutuluyorsa, kahpelik içeride demektir. Satılmışlık zinciri boyunlarına geçirilmiş hepsinin.
Haydar Baş’ın emriyle hayatını yazdım. Sen bu kitaba “fitne” diyeceksin, kitabın takdim yazısına “Kûfelilerin mektubuna benziyor” diyeceksin… Nisan yağmuru yılanın gözünü kör edermiş. Ben Nuh’un Gemisi’nden inip de elin otobüsüne binmedim ki…
Varsa yüreğiniz, Haydar Baş’ın hayatını yazmış bir yazarı, Haydar Baş’ın kanalına çıkarın, istediğiniz soruyu sorun. O kitapta karşı geldiğiniz nedir? Hangi bölümüne, hangi satırına, hangi cümlesine karşı çıkıyorsunuz?
Siz bu halde olurken, düşmanın ne halde olacağını sanıyorsunuz?
Kendinize gelin!
Haydar Baş olsaydı, bu yayınları yapabilir miydiniz? Bu konukları –hem de Haydar Baş tarafından mahkûm edilmiş adamları– ekranların başköşesinde yer verir miydiniz?
Çıktığınız otobüsü, etrafında dolandığınız masaları düşünün de, “biz ne hallere düştük” deyin. Haydar Baş’ın karşısında mısınız, yanında mısınız? O zaman anlarsınız.
Haydar Baş’ın anlatılması sizleri rahatsız ederken, Haydar Baş çizgisi ve bıraktığı iz, şırpıntıları ve FETÖ’cüleri rahatsız ediyor.
Ne fark var aranızda?
Birisi profesörlüğüne laf ediyor, diğeri hayatının anlatılmasına, gündem olmasına. Haydar Baş hayatının yazılmasını istemedi diyebilir misin? Hatıralarını anlatmadı diyebilir misin? “Mutlaka yaz” demediğine yemin edebilir misin?
Kendi imkânlarımla kitap bastım. Partim yok, derneğim yok, vakfım yok, televizyonum yok, tek başıma bir adamım. Size “gelin kitap alın” diyen de yok. Neden diyeyim? Haydar Baş’ı üstadı görüp de, emrinin, vasiyetinin gönlünde bir değeri yoksa zaten kitap almazsın, nasip olmaz. Böylelerine ben de vermem. Nitekim isteyen bazılarını tersledim. “Ne yapacaksın?” kitabi dedim.
Hocamın adam edemediğini hayatını okumak mı adam edecek? Canlı gördüğü halde bir şey öğrenmemiş birine, kitap ne yapsın!
Allah bana ömür verdikçe, tek başıma da kalsam, üstadım Prof. Dr. Haydar Baş’ı anlatmaya, konuşmaya, savunmaya devam edeceğim. Dönen dönsün, ben yolumdan dönmezem.
